Cadde ve sokaklarını, sanat galerinde bulunan eserlere taş çıkartacak heykellerin süslediği şehirlerle tanıştınız mı? Bakışları ufka bakan önemli insan, at üstünde şaha kalkan kahraman ya da anlam vermekte zorlandığımız soyut sanat figürlerinden bahsetmiyoruz. Cadde ve sokaklara bambaşka hareketlilik katan bu heykeller; görenleri şaşırtan, tebessüm ettiren, bazen ürküten ama muhakkak yanında durup fotoğraf çekilme isteği uyandıracak türden. Bir çoğu, rehberlerin gezi programına dahil değiller. Bu yüzden, çok bilinmiyorlar. En beğenilen dünya şehirlerinde bulunan bu eserleri, promosyonlu uçak biletinizi alıp, kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Fakat gitmeden önce, sizi çok şaşırtacak heykellere bir göz atmayı ihmal etmeyin.
Tuna Nehri Kıyısındaki Ayakkabılar (Shoes On The Danube Bank)
16 Nisan 2005 yılında yapılan ve Macaristan/Budapeşte’de, Parlamentonun Tuna Nehri’ne bakan kısmında bulunan bu minik ayakkabılar, aslında birer heykel. Uzaktan şirin gibi gözüken bu heykeller, detaylıca bakıldığında insanı ürkütüyor. 2. Dünya Savaşı Yahudi Anıtı ismiyle de biliniyorlar. Zaten ismine baktığınızda da çok sempatik bir şeyi temsil etmediklerini anlarsınız. Anıt, orada kurşuna dizilip, nehre atılan Yahudileri anmak için konulmuş. Kadın, erkek, çocuk ayakkabılarının heykelleri, yaşanan vahşeti özetliyor.
Gezginler (Les Voyageurs)
Fransız sanatçı Bruno Catalano’nun Les Voyageurs (Gezginler) ismini verdiği çalışması, Fransa’nın Marsilya şehrini süslüyor. Marsilya’nın değişik bölgelerine serpiştirilmiş bu ilginç heykeller alışılmışın çok dışında. Catalano, eserlerin üst tarafları yarım bir şekilde havada kalsın diye fizik bilgisini konuşturmuş, hepsinin eline birer bavul tutuşturmuş. Böylece heykelin ayakta kalabilmesi için istenen denge sağlanmış. Heykellerin anlamı ise biraz derin. Bu gezgin yarım insanlar, gittikleri her yerde bir parçalarını bırakıp, buraya kadar gelmişler.
De Vaartkapoen
Filmi en heyecanlı yerinde durdurmuşsun da mutfağa su almaya gitmişsin gibi bir hava veren bu heykeller, Belçika/Brüksel’de yaşıyorlar. Tom Franzen tarafından, bir sahnenin durdurulmuş halini ortaya koyan bu muzip eser, aslında bir hiciv niteliği taşıyor. Eser, genç bir asi tarafından polisin alaşağı edilmesini anlatıyor.
Örümcek (Spider)
Örümcek kadın diye anılan Louise Bourgeois tarafından yaratılan bu dev eser, Londra’da bulunan Tate Modern’in bahçesinde sergileniyor. Birkaç katlı bina yüksekliğinde olan heykel, insanı biraz da tedirgin ediyor. Malum örümcek dost canlısı bakışlara sahip değil.
Oturan Boğa (The Sitting Bull)
“Bu insanlar neden bizimle uğraşıyor? Şu kırmızıya da asla tahammülüm yok. Çatalla yemek yemek nasıl bir duygu?’’ diye düşünen bir boğanın dalgınlığını karşımıza getiren bu heykel, İspanya/Barselona’da bulunuyor. Josep Granyer tarafından yapılan bu boğa, burada 1972 yılından beri ilk günkü heyecanla düşünüyor.
İşeyen Çocuk (Manneken Pis)
Belçika’nın başkenti Brüksel’de yer alan Manneken Pis heykeli, anlattığımız diğer heykellerin aksine, şehrin en önemli sembollerinden biri. Hieronimus Duquesnoy the Elder tarafından, 1619 yılında yapılmış. 61 santim boyunda olan bu haylaz çocuk, defalarca çalınmış. Bu yüzden heykelin orijinali sır gibi saklanıyor. Şu an gördüğünüz heykel, orijinal heykelin temsilcisi diyebiliriz.
Komünizm Kurbanları Anıtı (Pomník Obětem Komunismu)
Prag, gerçekten hüznün şehri. Heykellerinde bile insanın rengini griye çevirebiliyor. 1948-1989 yılları arasında Çekoslovakya’da rejim mağduru olanların anısına yapılan heykeller, Petrin Parkı’nın girişinde yer alıyor. Mahkûmların komünizmden nasıl etkilendiklerini anlatmak isteyen heykeller, en önden arkaya doğru parça parça eksiliyorlar.