İçindekiler
Ayasofya, dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalan en önemli eserlerinden ve en çok ziyaret edilen yapılarından. Görkemi, mimarisi, tarihsel ve kültürel değeri ile sanat dünyası açısından da hayli özel olan bu yer, İstanbul’un eşsiz simgelerinden biri.
Dünya harikalarından biri olarak kabul edilen ve “Hagia Sophia” olarak da bilinen yapı, yerli ve yabancı turistlerin İstanbul’daki uğrak noktalarından. Buraya yapılacak bir gezi ile tarihin kapısını aralamak ve tarihi yarımadada dolaşarak gündüz düşlerine dalmak mümkün.
Peki, İstanbul’un tarihi değerlerinden biri olan bu benzersiz yapı hakkında neler bilmek gerekiyor? Sanat ve mimarlık tarihi açısından benzersiz olan bu yapıya doğru gitmeye ve Ayasofya turu yapmaya ne dersin? Eğer kültür ve sanata doyamayan bir gezginsen bu Ayasofya gezi yazısı tam sana göre. Haydi başlayalım, tarihin içine dalalım.
Ayasofya Camii Nerede?
Türkiye’nin en çok ziyaret edilen yerlerinden biri olan Ayasofya Müzesi, tarihe ışık tutan kutsal anıtlardan biri konumunda. İstanbul’un ünlü tarihi yarımadasında bulunan Ayasofya Camii, İstanbul şehrinin kurulup geliştiği bölgenin tamamını kapsayan Fatih ilçesine bağlı Sultanahmet’te yer alıyor.
Ayasofya Camii’ne Nasıl Gidilir?
Ayasofya Camii’ne gitmek için birçok alternatif mevcut. Ayasofya’ya tramvay hattı ile Gülhane ya da Sultanahmet duraklarını kullanarak ulaşabilirsin. Anadolu yakasından geleceksen de vapur ile Kadıköy’den ya da Üsküdar’dan Eminönü’ne geçebilir, buradan da tramvay hattına aktarma yapabilirsin.
Ayrıca şehir içinde çalışan otobüsler ile İstanbul’un her noktasından Eminönü’ne ulaşmak mümkün. Eminönü’ne ulaştıktan sonra ise istersen Sultanahmet’e doğru yürüyebilir, istersen de tramvay ile yoluna devam edebilirsin.
Başka şehirlerden gelip Ayasofya Camii’ni ziyaret etmeyi düşünen kültür-sanat meraklılarının ise öncelikle İstanbul uçuşlarına katılması gerekiyor. Türkiye’nin birçok noktasından İstanbul’a uçuşlar düzenleyen Pegasus, gezginlere hızlı ve ekonomik bir uçuş deneyimi sunuyor.
Ayasofya Camii Hakkında Kısa Bilgi
Ayasofya (Hagia Sophia), eski Yunan dilinde “Kutsal Bilgelik” anlamına geliyor. Burası tarihte ilk kez Roma İmparatoru Büyük Konstantin’in, imparatorluk merkezini İstanbul’a taşıma isteği üzerine 325 yılında yaptırılmış.
360 yılında meydana gelen depremden sonra ise Konstantin tarafından yeniden yaptırılan yapı, Büyük Kilise (Megale Ekklesia) olarak adlandırılmış. 5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak tanımlanmış.
Bizans İmparatoru Justinianos zamanında ise dönemin ünlü mimarları Anthemios (Tralles) ve Isidoros (Miletus) tarafından yeniden inşa edilen Ayasofya günümüzdeki görünümüne kavuşmuş. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u 1453’te fethetmesi sonrasında ise Ayasofya, camiye çevrilmiş ve 482 yıl boyunca cami olarak hizmet vermiş.
1935 yılında ise Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya, müzeye çevrilmiş. 10 Temmuz 2020 tarihinde Danıştay kararı ile Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesi iptal edildi ve 2729 Cumhurbaşkanlığı kararı ile Ayasoyfa yeniden cami statüsüne kavuştu.
Ayasofya’nın Mimari Özellikleri: Dünya Harikası Bir Yapı
Ayasofya ihtişamlı mimarisiyle insanları büyüleyen bir yapı. Mekan 1 orta nef, 2 yan nef ve 2 nartekse sahip. Yapının kapıları meşe ağacından yapılmış ve Bizans döneminin izlerini taşıyor. Ayasofya’nın görkemli tunç kapısı ise Tarsus’taki Hellenistik bir tapınaktan bu yapıya özel olarak getirtilmiş.
Tuğladan yapılan Ayasofya’nın kubbesi yerden 55.6 metre yükseklikte. Bu kubbe, 40 kaburga ve 40 devasa pencereden oluşuyor. Ayrıca içerisindeki 107 adet sütunun 40’ı alt katta, 67’si ise galeride yer alıyor.
Duvarları kaplayan renkli mermerler Mısır, Tesalya, Eğriboz ve Marmara Adası gibi yerlerden getirilmiş. Yapının mozaikleri de dikkat çekici. Apsis, kucağında çocuk İsa’yı tutan zarif bir Meryem figürüyle süslü. 9. yüzyıla ait olan bu mozaik, Ayasofya’da yapılmış en eski figürlü mozaik olma özelliğini taşıyor.
Galeriler seviyesindeki duvarlara asılmış ve deri üzerine yapılmış büyük diskler ile kubbedeki yazıt ise yapının cami olarak kullanıldığını ifade ediyor. 19. yüzyıl ortalarında dönemin büyük ustaları tarafından yazılan bu kaligrafiler şaheser niteliğinde.
Ayasofya camiye çevrildikten sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından, yarım kubbelerden birinin üzerine ahşap bir minare yaptırılmış. Bu minare ne yazık ki günümüze kadar ulaşamamış.
Güneydoğuda bulunan tuğla minarenin, biçim bakımından incelendiğinde Fatih Sultan Mehmet ya da II. Bayezid dönemine ait olduğu söylenebilir. Bab-ı Hümayun tarafındaki minarenin ise Edirne’deki Selimiye Camii minarelerine benzerliğinden dolayı II. Selim döneminde Mimar Sinan tarafından yapıldığı düşünülüyor.
Güneybatı ve kuzeybatı yönündeki eş minareler ise Sultan III. Murad zamanında yine Mimar Sinan tarafından yapılmış.
Ayasofya’nın Önemi: Tarihi Yarımadanın İncisi
Ayasofya, her şeyden önce mimari yapısıyla ve boyutuyla önem taşıyor. Çünkü yapıldığı dönemde hiçbir bazilika planlı yapı, Ayasofya’nın kubbesinin boyutundaki bir kubbeye ve böylesi büyük bir iç mekana sahip değilmiş.
Dünyanın en eski katedrali olarak da kabul edilen Ayasofya, yapıldığı dönemden itibaren yaklaşık 1000 yıl boyunca dünyanın en büyük katedrali unvanını korumuş. Yüzyıllar boyunca ibadet yeri olarak kullanılan bu yapı, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinden sonra da önemini aynı şekilde koruyan Ayasofya; 916 yıl kilise, 482 yıl ise cami olarak kullanılmış kutsal bir mekan.
İstanbul hakkında daha fazla okumak istersen de aşağıdaki içeriklere göz atabilirsin.